28 Haziran 2013 Cuma

[Film] Finding Forrester - Gus Van Sant & Mike Rich

Mike Rich'in yazdığı ve Gus Van Sant'ın yönettiği, lise çağındaki başarılı bir siyahi çocuğun, her kez tarafından bilinen ama kayıp bir yazarla kurduğu dostluğun hikayesi... Finding Forrester
**
Finding Forrester... A film written by Mike Rich and directed by Gus Van Sant tells the story of a young black successful boy and his secret friendship with a well-known yet lost author.


--SCROLL DOWN FOR ENGLISH--

- Neden kendimiz için yazdığımız sözler başkaları için yazdıklarımızdan çok daha iyi oluyor hep?

**
- Ne yapıyorsun?
- Yazıyorum. Tuşlara basmaya başladığında sen de yazacaksın. (...) Bir sorun mu var?
- Hayır. Sadece düşünüyorum.
- Düşünme. O sonra gelir. İlk taslağını yaz yüreğinle. Sonra kafanla yeniden yazarsın. Yazmanın ilk anahtarı yazmaktır. Düşünmek değil.

**
- Çorba sorusunda kalmalıydın. Bir sorunun amacı sadece bizi ilgilendiren konularda bilgi almaktır. Sizin çorbaların neden katılaşmadığını merak ediyordun. Büyük ihtimalle annen sütün çorbada ziyan edilmediği bir evde büyümüştü. Seni ilgilendiren bir konuda bilgi alma kriterine uymayan ''Hiç dışarı çıkıyor musun?'' sorusuna kıyasla o iyi bir soruydu.
- Pekala. Galiba artık çorba ile ilgili bir sorum yok.

**
- Bazen sadece yazmanın basit ritmi bizi birinci sayfadan ikinciye götürür. Kendi sözcüklerini hissetmeye başladığında, onları yazmaya başla.


--ENGLISH--

Why is it the words we write for ourselves are always so much better than the words we write for others?

**
- What are you doing?
- I'm writing. Like you'll be, when you start punching those keys. (...) Is there a problem?
- No. I'm just thinking.
- No thinking. That comes later. You write your first draft with your heart. You rewrite with your head. The first key to writing is to write. Not to think.

**
- You should have stayed with the soup question. The object of a question is to obtain information that matters only to us. You were wondering why your soup doesn't firm up? Probably because your mother
was brought up in a house that never wasted milk in soup. That question was a good one, in contrast to, "Do I ever go outside?" which fails to meet the criteria of obtaining information that matters to you.
- All right. I guess I don't have any more soup questions.

**
- Sometimes the simple rhythm of typing gets us from page one to page two. When you begin to feel your own words, start typing them.

7 Haziran 2013 Cuma

[Roman] Düğümlere Üfleyen Kadınlar - Ece Temelkuran


"Oysa ben hikayesini ilk kez anlatırken dikkate alınmayan insanların aniden ölebileceğinden korkarım."
**

- Bakın ne diyeceğim. Birkaç yıl önce bir yıl Beyrut'ta yaşadım ben. Annem de endişeli biraz, meraklı da. Bir ara görmeye gittim, mutfakta konuşuyoruz. Soruyor işte 'Ne yapıyorsun orada? Nasıl yani bu Araplar? Çok mu dinciler?' falan filan. Arap deyince Türkiye'dekilerin aklına ya Körfez Arapları gelir ya da bildiğin Kara Afrika.
- Kara Afrika'nın ne alakası var?
- Öyle işte azizim. Neyse, sonra ben anlatıyorum işte anneme, 'Anne işte bak, Beyrut üç aşağı beş yukarı burası gibi. Arap öyle bir şey değil. Arapça ile sadece dua okunmaz; sevişilir, politika yapılır' falan filan. Siyasi durumlardan bahsediyorum, 60'lardan başlayan Arap Solu tarihini anlatıyorum vesaire, babam girdi içeri çekirdek yiyerek, 'Tabii canım' dedi, 'çağdaş Araplar da var!'"
**

"Dans edemeyeceksem devrimi ne yapayım ben!" - Emma Goldman
**

- İnsanı en çok kendini hayal kırıklığına uğratmak mahveder. Bir yandan onların alayı, bir yandan senin kendine biçtiğin başı sonu olmayan eza... Dert, dermansızlaşır. Gençken gelir geçer böyle kuraklıklar. Ama ömrün ortasındaysan...
**

- Işığa bakacaksın. Hiç kimseye değil, yalnızca ışığa.
**

- Yorgunluk, bir çakıl taşını tepeye çıkarmaya çalışmaktan. Kayayı bile değil, anladınız mı? Çıkar yine yuvarlansın, çıkar yine yuvarlansın... Valla bende bu çakıl taşını bir daha tırmandıracak hal yok. Tepenin altında oturup sigara içip derin derin düşünesim var. Ben bu taşı niye tepeye tırmandırıyorum arkadaş! Bunu uzun uzun düşünesim var.
**

"Ölümü böyle iç cebinde sevgilinin resmi gibi taşıyan memleketler cenazeleri niye hep hazırlıksız karşılarlar? Bu iğrenç desenli, pis battaniyeler... Gördüğüm bütün o desenli, pis battaniyeler ve içlerindeki oğlan çocukları... Şimdi artık hakkında yazmayı bile beceremediğim oğlan çocukları...
**

- Sizin... Yani bizim gibiler... Yola gayrıihtiyari çıkmazlar. Yola kimse için çıkılmaz. Siz benim için gelmediniz. Amira birini öldürmüş olabileceği için de değil. Sebepleriniz her ne ise siz biliyorsunuz. Ama esas sebebinizi... Bildiğime inanıyorum. Ben size değil, bildiğim şeye iman ediyorum. Bizim gibiler, ev gibi bir vahşette var olamazlar. İlle de kan akmasına gerek yok. Tek bir yerde geçen bir hikayede biri muhakkak birini öldürür. Yol, insanları sulh eder. Yenilmek, düşmek, yok olmak vardır ama düşmanlık yoktur. Sizin ve benim gibiler bu yüzden yola çıkarlar. Ne ki siz, tanıdım artık sizleri, kendi tercihinizi makus talihiniz, kahırlı kaderiniz sanıyorsunuz. Bu yolun kendi tercihiniz olduğunu kabul etmediğiniz için, kahraman gibi değil, kurban gibi yürüyorsunuz. Gözyaşınızı içmeyi hanımlar, acıyı öfkeye dönüştürmeyi bilmiyorsunuz.
**

"Kaderinin önüne geçecek kadar çabuk davrananlar, kendilerini de geride bırakmaya mecburdurlar... Gemiye bindim ve böylece başladı rüzgar esmeye. Rüzgar, tanrıların benim gibiler için icat ettiği elidir. Merhamet etmez o eller. Tanrılar bizim gibilere diyeceklerini alevli kırbaçlarıyla derler. Taşlaşmışsa kalbimiz, bu tanrıların haşin sevgisinin delilidir. Ah! Tanrılar, kendi hikayesini yazabilen ölümlüleri eşitleri gibi severler."
**

- Nasıl kırıyorlar sonra bu kız çocuklarını? Nasıl kendilerine benzetiyorlar? Cinayet gibi. Belki biz de böyleydik. Sakatlanmadan büyüyebilseydik...
**

- Güzelcik, sen kendini ancak kimse seni görmezse göreceksin. Korkma. Aslanlar gibisin. Aslanlar gibi olmaktan korkma.
**

"Tatminsizlik ne sefil şey!"
**

"Büyük hikayeleri olan bir kadın o, hiçbir şeye bakarken bile birçok şey görüp anlatacağı kimse olmadan yaşamak zorunda. Kendi aklını eğlendirmek zorunda. Gördüğü hiçbir serabın karşılığı olmadığını kerelerce öğrendiği için, çöle ve hayatına bakarken gülebilmek zorunda."
**

- Çok korkunç şeyler olduğunda derim ki kendime, "Şimdi iki seçeneğin var. Ya düşersin ya yürür gidersin." Ben başka bir şey bilmiyorum. Döndüm arkamı yürümeye başladım.
**


"Amira, bize kadınları nasıl seveceğimizi anlatan bir kitap lazım. Yoksa hep böyle şapşal ve kavruk kalacağız. Bize kadınların nefesini genişletecek, o nefesin rüzgarına yelken açmamızı öğretecek bir kitap lazım. Yoksa biz ne kadar sevilsek tamir olmayız."