İlk olarak 1932'de yayınlanan roman Ford'tan Sonra (F.S.) 632 yılında geçen bir kara ütopya, başka bir deyişle "distopya (dystopia)" dır. Huxley, insanların daimi gençlik, tatminkarlık, mutluluk ve istikrarını
n yapay yoldan sağlandığı, insanlara düzen hakkında düşünmeye veya eleştirmeye fırsat vermeyen bir dünya yaratmış. Bu dünya, bizim dünyamızdan da teoride çok farklı değil aslında, sadece biz uygulamada oldukça zayıf kalıyoruz.
**
- Bu da, mutluluk ve erdemin sırrıdır -yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek. Tüm şartlandırmaların amacı budur: insanlara, kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevdirmek.
**
- Kır çiçekleri ve manzara sevmenin önemli bir kusur var, bedavalar, diye açıkladı. Doğa sevgisiyle fabrikalar çalışmaz. En azından alt sınıflarda doğa sevgisini kaldırmaya karar verildi, ancak ulaşım tüketimi eğilimi kalacaktı. Çünkü elbette nefret etseler de kırlara gitmeye devam etmeleri önemliydi.
**
"Hey cesur yeni dünya ki, içinde böyle insanlar var!"
**
- Çünkü bizim dünyamız Othello’nunkiyle aynı değil. Çelik olmadan araba yaratamazsınız – aynı şekilde sosyal çalkantı olmadan da trajedi yaratamazsınız. Dünya şu anda istikrara kavuşmuş durumda. İnsanlar mutlu; istediklerini alıyorlar ve ulaşamayacakları şeyleri de asla istemiyorlar. Refahları yerinde, emniyetteler, hiç hastalanmıyorlar; ölümden korkmuyorlar; ihtiras ve ihtiyarlıktan habersiz ve bundan da çok memnunlar; veba gibi bir illet olan anne ve babaları yok; güçlü duygular hissedecekleri eşleri, çocukları ve sevgilileri yok; şartlandırmaları uyarınca davranmaları gerektiği gibi davranmak zorundalar. Herhangi bir sorun çıkması durumunda da soma var. (…) Othello elbette güzel; fakat istikrar karşılığında ödememiz gereken bedel işte bu. Mutluluk ile eskiden insanların güzel sanatlar dediği şey arasında seçim yapmak gerekiyor. Biz, güzel sanatlardan fedakârlıkta bulunduk. Onun yerine duyusal filmlerimiz ve kokulu orgumuz var.
**
- Optimum toplum buzdağı örneğine göre kurulur -dokuzda sekizi su seviyesinin altında, dokuzda biri üstünde.
- Su seviyesinin altındakiler mutlu mu peki?
- Üstündekilerden daha mutludurlar.
- O berbat işlere rağmen mi?
- Berbat mı? Onlar öyle düşünmezler. Aksine işlerini severler. İşleri hafiftir, çocuk oyuncağıdır. Beyinleri ya da kasları asla zorlanmaz. Yedi buçuk saat hafif, yormayan iş, sonra da soma istihkakları, oyunları, sınırsız çiftleşmeleri ve duyusal filmler. Başka ne isteyebilirler ki? Doğru, daha kısa çalışma saatleri isteyebilirler. Biz de onlara daha kısa çalışma saatleri verebiliriz. Teknik olarak alt sınıfların iş gücünü üç ya da dört saate indirmek çok basit bir şeydir. Ama bu onları mutlu edebilir miydi? Hayır, etmezdi. Yüz elli yıldan daha uzun bir süre önce denenmişti. İrlanda’nın tamamına dört saatlik iş gücü uygulanmıştı. Sonuç ne oldu? Kargaşa ve soma tüketiminde büyük bir artış, hepsi bu. O üç buçuk saatlik boş zaman bir mutluluk kaynağı olmaktan o kadar uzaktı ki, insanlar o boş zamanlarından kurtulmaya çalışıyorlardı. [...] Emekçilerin kendi menfaatleri için onlara fazla boş zaman ızdırabı çektirmek zalimlikten başka bir şey olmaz.
**
- Fakat Tanrı, yüce, güzel ve kahramanca olan her şeyin gerekçesidir. Eğer Tanrı'nız olsaydı...
- Sevgili genç dostum, uygarlığın kahramanlığa ya da yüceliğe hiç ihtiyacı yoktur. Bunlar politik yetersizliğin belirtileridir. Bizimki gibi bir toplumda hiç kimsenin kahraman ya da yüce olma fırsatı olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder