Avusturyalı dağcı Heinrich Harrer'ın gerçek öyküsünü, Dalai Lama ile dostluğunu ve Tibet'in Çin işgali altında kalmasını anlatan otobiyografisi Seven Years in Tibet (Tibet'te Yedi Yıl, 1952), Jean-Jacques Annaud tarafından 1997 yılında sinemaya uyarlandı.
4 Ağustos
Kamp kurduk. Bir kar fırtınasına yakalandık. Bütün arkadaşlarım çığ düşmesinden endişeleniyor. Bu yüzden günlerdir burada bekliyoruz. Aufschnaiter'a kamp yapmak için bunun kötü bir hava olduğunu söyledim ama o bana katılmıyor. Aptal! Diğerlerinin burada oturup beklemeyi pek önemsediği yok gibi görünüyor, sadece umut ediyorlar ve bir şey yapmıyorlar. İnsanın kendini sorgulaması için uzun bir zaman, bu hiç iyi değil. Çünkü artık bu tırmanışın bir hata olduğunu düşünmeye başladım.
**
- Bakın ben Alman değilim, Avusturyalıyım, sizin saçma savaşınızla bir ilgim yok.
**
15 Ekim 1939
Esir kampına getirildiğimizde kendi kendime bir söz verdim, yeni yılın ilk güneşi üstüme doğarken Ingrid'in yanında yatıyor olacaktım. Himalayalar önümüzde uzanıyordu. Kaçmak ve onların içinde kaybolmak çok kolay olacaktı.
**
Ekim 1940
Dördüncü kaçma girişimim de beni hedefime ulaştıramamıştı. Tek yapabildiğim, diğer mahkumlar içinde ünlü bir kişi olabilmekti.
**
Tibet, dünyanın çatısı. İnsan kendini Asya'nın ortasına kurulmuş Ortaçağ'dan kalma taş bir kulenin üstüne çıkmış gibi hissediyor... Burası dünya üstündeki en yüksek ve en kendi içine kapalı ülke.
**
- Öyleyse bu sizin medeniyetinizle bizimki arasındaki önemli farklardan biri. Siz hayatının her aşamasında zirveye tırmanan insana saygı duyuyorsunuz ama biz kendi egolarını terk edebilen insana saygı duyarız. Çoğu Tibetli böyle bir insana kendi hayatını emanet etmez.
**
- Bana bir hikaye anlat Heinrich, bana dağlara tırmanmayla ilgili bir hikaye anlat.
- O zaman kesin uykuya dalarsın, o hikayeler beni bile sıkıyor.
- O zaman sevdiğin yönlerinden bahset.
- Tam bir sadelik... İşte sevdiğim yönü. Dağa tırmanırken aklın bomboştur, tüm karmaşalardan uzak olursun ver birdenbire ışıklar daha keskin, sesler daha zengin olur. Ve için, hayatın derin ve güçlü varlığıyla doluverir.
**
- Sence bir gün insanlar Tibet'e de sinema perdesinden bakabilecek mi? Bize ne olduğunu merak edecekler mi?
**
Tibetliler'in piknik yapmak için bir araya geldikleri aynı alanlar, toprak pist yapmak için temizlendi. Böylece üç Çinli generali getiren uçak buraya inebilecekti. Çok yakınlarda Tibet ordusu tatbikat yapmakla meşguldü. Askerlerden bazıları eski savaşçılardı. Bulabildikleri tüm eski mızrak ve oku silah olarak getirmişlerdi. Barışı seven bir milletin çaresizliği görülmeye değerdi, acıyla bir ordu yaratmaya çalışıyorlardı. Dostlarımın yüzünde savaşın korkusunu görebiliyordum. Yüzlerine kazınan derin bir düşünce vardı. Kendi ülkemin saldırgan politikasını hatırladım, güçlü olanın zayıf olanlara hükmetmek isteyişini... Tanrım! Uzun zaman önce aynı inançları nasıl olup da paylaşabildiğime inanamadım. Bir zamanlar nasıl da bunlardan, bu saldırgan Çinliler'den hiçbir farkım olmadığını merak ettim.
**
Sonsöz:
Çin'in Tibet'i işgali sonucu, 1 milyondan fazla Tibetli yaşamını yitirdi, 6 bin manastır yok edildi. 1959 yılında Dalai Lama Hindistan'a kaçmak zorunda bırakıldı. Bugün hala orada yaşıyor ve Çin'le barışçıl bir çözüm için çalışmalarını sürdürüyor. Dalai Lama 1989 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü. Heinrich Harrer ve Dalai Lama bugüne kadar dostluklarını sürdürdüler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder